Dışarıdan bakıldığında “çok düzenli”, “titiz”, hatta “mükemmeliyetçi” olarak tanımlanan bazı bireylerin iç dünyasında, görünenden çok daha derin ve yorucu bir mücadele sürmektedir. Bu kişiler için evin her köşesinin simetrik olması, bir eşyadaki en küçük bozulmanın hemen düzeltilmesi ya da bir dolabın kapalı olup olmadığını defalarca kontrol etmek sadece alışkanlık değildir. Bu davranışların temelinde yer alan şey, Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB) çerçevesinde şekillenen yoğun bir kontrol ihtiyacıdır. Ve bu ihtiyaç, yüzeyde görünenin çok ötesinde psikolojik anlamlar taşır.
OKB, tekrarlayıcı düşünceler (obsesyonlar) ve bu düşüncelerle baş etmek için geliştirilen davranışlar (kompulsiyonlar) ile karakterize bir bozukluktur. Bu bozuklukta kişi, istemeden zihnine gelen rahatsız edici düşüncelerden kurtulmak ve zihinsel gerginliğini azaltmak için çeşitli davranışlara yönelir. Simetri, düzen ve kontrol kompulsiyonları da bu davranışlar arasında yer alır.
Bu davranışlar genellikle bir “felaketi önleme” işlevi taşır. Yani, kişi bilinçli olarak mantıksız olduğunu bildiği hâlde, “Eğer yastıkları tam ortalayarak yerleştirmezsem anneme bir şey olabilir” ya da “Kapıyı kilitlemezsem hırsız girecek” gibi düşüncelerle tekrar tekrar düzeltme ya da kontrol etme davranışları sergiler.
Bilişsel düzeyde bu, “belirsizlikle baş edememe” olarak açıklanır. OKB’li bireyler için belirsizlik dayanılmazdır ve bu belirsizliği azaltmanın yolu, dış dünyayı kontrol altına almaktır.
Simetri takıntısı ve düzen kompulsiyonları çoğu zaman içsel bir dengesizliğe karşı verilen bir tepki olarak gelişir. Bu bireyler için iç dünyadaki karmaşayı düzenlemek mümkün olmadığında, dış dünyaya müdahale başlar. Her eşyanın olması gereken yerde olması, nesnelerin belirli açılarla dizilmesi, renklerin uyum içinde bulunması sadece estetik değil; zihinsel rahatlama kaynağıdır.
Ancak bu düzen arayışı, rahatlık getirmekten çok baskı yaratır. Her bozulma, her sapma yeniden bir tehdit olarak algılanır. Dolayısıyla kişi düzeni sürdürmek için giderek daha fazla zaman ve enerji harcar. Bu noktada düzen artık bir tercih değil, bir zorunluluk haline gelir.
Toplumda düzenli olmak sıklıkla olumlanan bir özellik olarak değerlendirilir. Ancak bu düzenlilik, kontrol edilemeyen bir zorunluluğa dönüşüyorsa, işlevselliği düşürüyorsa ve bireyde yoğun kaygıya neden oluyorsa, artık psikopatolojik bir sınırın içine girmiş olabilir.
Bu ayrım oldukça önemlidir:
• Kendi tercihiyle düzenli olmayı seçen biri, düzen bozulduğunda rahatsız olabilir ama hayatına devam eder.
• OKB’li biri içinse düzenin bozulması, yoğun anksiyete, suçluluk, hatta panik atak düzeyinde tepkiler doğurabilir.
Bu bağlamda “düzenli” görünmekle “düzen bağımlılığı” arasında önemli bir fark vardır.
OKB tedavisinde en etkili yöntemlerden biri Bilişsel Davranışçı Terapi’dir (BDT). Özellikle Maruz Bırakma ve Tepki Önleme (ERP) tekniği, kişinin kaçındığı düşüncelerle yüzleşmesini ve kompulsif davranışları yapmadan bu düşüncelere tahammül edebilmesini sağlar.
BDT sürecinde:
• Kişi, zihninde otomatikleşmiş olan “Bir şey kötü gidecek” gibi düşüncelerle çalışmayı öğrenir.
• Bu düşüncelerin ne kadar gerçekçi olup olmadığını sorgular.
• Düşünceler ile gerçeklik arasındaki ayrımı fark etmeye başlar.
Örneğin, terapi sürecinde kişi simetriyi bozan bir düzenlemeyle birkaç dakika oturmaya teşvik edilebilir. Bu durum, başlangıçta yoğun kaygı doğursa da, zamanla bu kaygının kendiliğinden azaldığı gözlemlenir. Bu deneyim, kişinin kaygının mutlaka bir eylemle azaltılması gerekmediğini öğrenmesini sağlar.
OKB’li bireylerin en zorlandığı şeylerden biri kontrolü bırakmaktır. Ancak terapi süreciyle birlikte kişi, “kontrolsüzlükle kalabilmenin” gücünü keşfetmeye başlar. Zamanla kişi şunu öğrenir:
Her şey mükemmel olmak zorunda değil, ve mükemmel olmaması dünyayı yıkmaz.
Bu duygusal esneklik geliştikçe birey, dış dünyaya müdahale etmeye çalışmak yerine içsel dünyasına alan açar. Ve gerçek huzur, tam da bu noktada başlar.
“Düzen olmadan huzur yok” cümlesi ilk bakışta sağlıklı bir motto gibi görünse de, OKB bağlamında bakıldığında bu ifade bir kısıtlayıcılığın, içsel baskının ve kaygının sembolü olabilir. Gerçek huzur; düzenin dayattığı bir kontrol sisteminde değil, düzensizlikle bile baş edebilme kapasitesinde saklıdır.
OKB, sadece tekrar eden davranışlardan ibaret değildir; görünmeyen yüzü çok daha karmaşık ve derindir. Bu yüzden “sadece düzenli biri” gibi görünen birinin iç dünyasında aslında ne kadar yorucu bir savaş verdiğini fark edebilmek, hem klinik müdahalede hem de toplumsal bakışta oldukça kıymetlidir.
Unutma! Yalnız değilsin.
Uzm. Klinik Psikolog Ferkan Ayyıldız Psikoloji Merkezi