Günümüzde birçok insan güne gözünü telefon ekranında açıyor, günü yine sosyal medya platformlarında gezinerek bitiriyor. Instagram’da gördüğümüz mükemmel hayatlar, Twitter’da sürekli maruz kaldığımız olumsuz haberler ve TikTok’ta hızla tüketilen içerikler; yalnızca eğlence değil, aynı zamanda zihinsel dünyamızı da şekillendiriyor. Peki bu dijital etkileşimler, ruh halimizi ne kadar etkiliyor?
Sosyal medya, ilk bakışta iletişimi kolaylaştıran ve sosyalleşmeyi destekleyen bir araç gibi görünse de, uzun vadede birçok kullanıcı için duygusal yük oluşturan bir alan haline gelebiliyor. Günde birkaç saat ekran başında geçirilen zaman, beynin sürekli uyarılmasına ve zihinsel yorgunluğa neden olabiliyor. Bu durum; tükenmişlik, dikkat dağınıklığı, duygusal dalgalanmalar ve anksiyete belirtileriyle kendini gösterebiliyor.
Sosyal medya platformları, çoğunlukla insanların hayatlarının yalnızca en iyi anlarını paylaştığı bir vitrin haline gelmiştir. Bu da özellikle genç kullanıcılar için “yetersizlik hissi”ne zemin hazırlar. Başkalarının başarılarını, fiziksel görünümlerini ya da ilişkilerini sürekli olarak izlemek, bireyde kıyaslama davranışını tetikleyerek benlik saygısını zedeleyebilir.
Paylaşılan bir içeriğin ne kadar beğeni aldığı ya da kaç kişi tarafından izlendiği, bireylerde onaylanma ihtiyacını doğrudan etkileyebiliyor. Bu durum, dijital bir “ödül-ceza sistemi” yaratarak sosyal medya kullanımını bir tür psikolojik bağımlılık hâline dönüştürebilir. Beğeni alamadığında kendini değersiz hisseden bireyler, zamanla dış onaya daha çok ihtiyaç duymaya başlayabilir.
Sosyal medya kullanımında sık karşılaşılan bir diğer psikolojik durum ise FOMO (Fear of Missing Out) yani “bir şeyleri kaçırma korkusu”dur. Bu durum, bireyin sürekli çevrimiçi olma ihtiyacı hissetmesine, gerçek dünyadan kopmasına ve anksiyete seviyesinin artmasına neden olabilir.
Sosyal medyada geçirilen sürenin farkında olmadan saatleri bulması, zaman yönetimini ciddi ölçüde zorlaştırır. Sürekli gelen bildirimler, odaklanma sorunlarını artırır ve özellikle öğrenciler ya da yoğun iş temposu olan bireylerde performans kaybına neden olabilir. Bu da dolaylı olarak stres, suçluluk hissi ve kendine yönelik olumsuz düşünceleri beraberinde getirebilir.
Sosyal medyanın etkilerini bütünüyle olumsuz olarak değerlendirmek doğru olmaz. Ancak kullanım şekli, süresi ve bireyin ruhsal ihtiyaçları göz önünde bulundurulmadığında ciddi psikolojik yükler oluşabilir. Bu noktada:
• Dijital detokslar yapmak,
• Bildirimleri sınırlamak,
• Sosyal medya kullanımını planlamak,
• Gerçek ilişkileri ön planda tutmak,
• Kendilik değerini beğeni sayısına bağlamamak,
önemli adımlar arasında sayılabilir.
Sosyal medya artık hayatımızın ayrılmaz bir parçası. Fakat bu dijital dünyanın görünmeyen etkilerini fark etmek ve yönetmek, ruh sağlığımız açısından büyük önem taşıyor. Zihinsel dengeyi koruyabilmek için ekran süresinin ötesine bakmalı; sosyal medyada değil, kendi içsel dünyamızda neler olup bittiğini de keşfetmeye odaklanmalıyız.
Unutma! Yalnız değilsin.
Uzm. Klinik Psikolog Ferkan Ayyıldız Psikoloji Merkezi