Gecenin bir yarısı aniden çarpan kalbinizle uyanıyorsunuz. Nefes alamıyor gibi hissediyorsunuz, göğsünüz sıkışıyor, terliyorsunuz, başınız dönüyor, elleriniz uyuşuyor ve içinizde açıklayamadığınız yoğun bir korku var. Aklınızda tek bir düşünce: “Kalp krizi geçiriyorum, galiba ölüyorum!” Bu tablo, birçok kişi için tanıdık. Ancak çoğu zaman bu yaşanan durum, kalp krizi değil; panik ataktır.
Modern yaşamın getirdiği stres, kaygı ve kontrol baskısı altında, bedenin verdiği bu tür ani tepkiler aslında psikolojik bir kökene dayanır. Panik atak, beklenmedik şekilde ortaya çıkan ve kişide yoğun korku ya da felaket hissi yaratan bir nöbettir. Çoğunlukla kişi, bu belirtileri ilk kez yaşadığında ciddi bir sağlık sorunu yaşadığını düşünür ve acile başvurur. Ancak yapılan tetkikler normal çıkar ve kişi şaşkınlık içinde bu yaşadıklarını anlamlandırmaya çalışır. İşte bu noktada devreye psikoloji bilimi girer.
Panik atak, aniden başlayan ve genellikle 10 ila 30 dakika süren, yoğun fiziksel ve psikolojik belirtilerle kendini gösteren bir kaygı nöbetidir. Kişi, ortada gerçek bir tehdit olmamasına rağmen sanki hayatı tehlikedeymiş gibi hisseder. Bu nöbet sırasında “delirecekmiş gibi olma”, “bayılacak gibi hissetme” ya da “ölüm korkusu” gibi düşünceler sıklıkla yaşanır.
Panik atak, her bireyde farklı şekillerde deneyimlenebilir. Kimileri için başlıca belirti nefes alamama hissiyken, kimileri için göğüste yoğun baskı ve kalp çarpıntısı olabilir. Hatta bazı bireyler bu belirtilerle defalarca hastaneye başvurur, ancak her seferinde fiziksel bir neden bulunamaz. Bu da kişide hem kafa karışıklığı hem de çaresizlik hissi yaratır.
Panik atağın en belirgin özelliklerinden biri, aniden başlaması ve çoğunlukla durduk yere ortaya çıkmasıdır. Kimi zaman kişi sokakta yürürken, kimi zaman bir araçtayken, kimi zaman da tam uykuya dalacakken bu atak gelebilir.
En sık görülen belirtiler şunlardır:
• Yoğun kalp çarpıntısı ya da kalbin hızla atması
• Terleme, özellikle avuç içlerinde ya da tüm vücutta
• Titreme, sarsılma hissi
• Nefes almakta zorlanma, boğuluyormuş gibi hissetme
• Göğüste ağrı, baskı ya da sıkışma
• Baş dönmesi, sersemlik, bayılacak gibi hissetme
• Mide bulantısı, karında rahatsızlık hissi
• Uyuşma ya da karıncalanma
• Gerçek dışı hissetme, çevrenin yabancı gelmesi
• Kontrolünü kaybedecekmiş ya da çıldıracakmış gibi olma korkusu
• Ölüm korkusu
Tüm bu belirtiler genellikle birkaç dakika içinde hızla yoğunlaşır ve kişinin korkusu da paralel şekilde artar. Atak, kendi kendine geçse de kişide bir daha yaşanacağına dair yoğun bir beklenti ve korku oluşur. Bu da zamanla panik bozukluk adı verilen daha kalıcı bir anksiyete sorununa dönüşebilir.
Panik atağın en karmaşık yanlarından biri de kalp kriziyle sıkça karıştırılmasıdır. Göğüs ağrısı, çarpıntı ve nefes alamama gibi belirtiler nedeniyle kişi ilk olarak fiziksel bir kriz yaşadığını zanneder. Bu karışıklığın ayırt edilebilmesi için birkaç noktaya dikkat etmek gerekir.
Panik atakta göğüs ağrısı genellikle batıcı ya da keskin hissedilirken, kalp krizinde bu ağrı daha çok baskı, sıkışma ya da ezilme şeklindedir. Panik atakta ağrı genellikle yer değiştirir, gelip geçicidir. Kalp krizinde ise ağrı daha sabittir ve sıklıkla sol kola, çeneye ya da sırta yayılır.
Bir diğer önemli fark da panik atakta gelen ölüm korkusunun yoğun psikolojik bir panik duygusuyla birlikte olmasıdır. Kalp krizi geçiren bireyler ise genellikle bu kadar panik hissetmeyebilir. Yine de bu belirtileri ayırt etmek her zaman kolay olmayabilir; bu nedenle ilk atakta mutlaka bir hekime başvurmak doğru olacaktır.
Panik atak, çoğu zaman bilinçdışında bastırılan duyguların, travmatik yaşantıların ya da uzun süreli stresin bir sonucu olarak ortaya çıkar. Ailevi sorunlar, iş stresi, kayıplar, duygusal bastırmalar ya da geçmiş travmalar panik atağın zeminini oluşturabilir. Beyindeki tehlike algısını yöneten sistemin – özellikle amigdalanın – yanlış alarm vermesi sonucu beden sanki hayati bir tehdit altındaymış gibi tepki verir.
Bazı bireylerde panik atak genetik yatkınlıkla da ilişkili olabilir. Ailesinde kaygı bozukluğu ya da panik bozukluk olan kişilerde görülme ihtimali daha yüksektir. Ayrıca bazı maddeler (kafein, nikotin, uyarıcı ilaçlar) da atakları tetikleyebilir.
Tekrarlayan panik ataklar sonucu birey, bu atakları tekrar yaşamamak için bazı yerlerden ya da durumlardan kaçınmaya başlar. Toplu taşıma araçlarına binememe, kalabalık yerlere gitmekten kaçınma, tek başına dışarı çıkamama gibi davranışlar gelişebilir. Bu durum kaçınma davranışlarıyla birlikte daha karmaşık bir hale gelir ve kişide agorafobi gelişebilir.
Ayrıca kişi, her zaman yanında bir “güvenli kişi” olmasını ister. Bu da bireyin özgüvenini, işlevselliğini ve sosyal yaşamını olumsuz etkiler.
Panik atak tedavi edilebilen bir durumdur. İlk adım, yaşananların fiziksel bir hastalıktan değil, psikolojik bir süreçten kaynaklandığını anlamaktır. Bu farkındalık bile başlı başına rahatlatıcı olabilir. Ancak uzun vadede iyileşme için profesyonel destek şarttır.
En etkili yöntemlerden biri Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT)’dir. Bu terapi yöntemiyle kişi; atakları tetikleyen düşünce kalıplarını tanır, bu düşünceleri yeniden yapılandırır ve bedensel belirtilerle baş etme becerilerini geliştirir.
Bazı durumlarda psikiyatrist desteğiyle ilaç tedavisi de uygulanabilir. Ancak tek başına ilaç kullanımı genellikle yeterli değildir; terapötik müdahalelerle birlikte daha kalıcı sonuçlar alınır.
Panik atak, ilk bakışta korkutucu ve yıpratıcı olabilir. Ancak doğru şekilde ele alındığında, kişiye kendisini tanıma, bastırdığı duygularla yüzleşme ve hayatını yeniden yapılandırma fırsatı sunar. Eğer siz de bu tür belirtiler yaşıyorsanız ve yaşam kaliteniz etkileniyorsa, bir uzmandan destek alarak bu süreci anlamlandırabilir ve dönüştürebilirsiniz.
Unutma! Yalnız değilsin.
Uzm. Klinik Psikolog Ferkan Ayyıldız Psikoloji Merkezi